Çocuktuk Bir Vakit.

Kar da yağmadı ki şehrime. Yağarsa korkarım mevsimi değil.
Her kar düştüğünde bu şehre, gözümün önünde tekrar tekrar canlanan hatıram, bugün arkadaşımın kurduğu bir cümle ile gözlerimin önüne geldi.
Eylül! sen  de şaşırdın. Bak bana neleri hatırlattın.
Uzun zamandır yazayım mı ?yazmayayım mı ? diye kararsızken, hep kar yağmasını bekledim.. Ama karlar gelmiyor bu şehre. Sonra sadece kar yağmasını beklemenin ne kadar yanlış olduğunu anladım.
Okulların açılmasıyla, şahit olduğum küçük bedenlerin, taşıdığı kocaman okul çantaları alıkoyamadı beni bu anımı sizle paylaşmaktan.
Yıl 1983 . Kış kıyamet  gibi. Kar yağdı mı yağardı. Şimdiki yalancı karlar gibi değil. Su saatleri genellikle evin bahçesinde olurdu. Gecekondu çocuklarındanım ben. Su saati dondu mu annem külle saati ısıtırdı ki su aksın. Ah! Bir de sobanın külünde patates pişirirdi ki sorma gitsin.! Kar  topu oynardık. Leğende ya da poşetlerin üstünde kıçımız kırana kadar kayardık. Of! Uludağ, KarTepe’ de ki kayak pisti halt etmiş .
Hoş! O vakit habersizdik de Uludağ’ dan  filan. İşçinin  çocuğuydum ben. İşçinin çocuğuydum ama onur duyarım. Selam olsun nasırlı ellere!
83 yılının sanırım Aralık ayıydı. Bir kar var İstanbul da hala özlerim o karı. Ufacık, tefecik bir şeyim. Öğretmenim kucağına alabiliyordu beni o kadar ufak. Şimdi selvi gibiyim maaşallah. Şimdi ben çoğunuzun gözünün önüne geldim ve gülüyorsunuz biliyorum.
Öyle kar yağdı diye okullar tatil olmazdı. Kırmızı botlarım, kırmızı çiçekli şapkam ve kırmızı okul çantam. Sırt çantaları da yoktu o vakit. Belki de vardı benim haberim olmadı.
Bir elinde kulpundan tutup çantamı, diğer elimde beslenme kutumu taşıyordum. Beslenme kutum da kırmızıydı. O zamanlardan belliymiş rengim. Okul ile ev  arası küçük ayaklarımla sayarsak 1.500 metre. Çantam, beslenmem elimde, karları yara yara  okul yolunu tutuğum bir sabahtı. Hava yeni aydınlanmışken, gökyüzünün aldığı renk ile karın muhteşem beyazının buluşması göz kamaştırıyordu. Çocukluğumdan beridir gökyüzüne sevdam.
Ben iki adım ileri, üç adım geri, düşe, kalka okula ulaşmaya çalışırken ve yine düşerken yolda esmer, siyah saçlı,ceylan gibi gözlü bir abla yerden kaldırdı beni ‘’canım’’ diyerek. Yanaklarım elma gibi olmuş soğuktan. Şapka da kırmızı olunca, beyazın içinde kırmızı bir çocuk . ‘Sen tatlı bir şeysin ‘’diyerek beni yerden kaldırdı. Üzerimdeki karları temizledi .
‘’Seni okula ben götüreyim ne dersin? ‘’ diyerek, elimden tuttu. Bir kaç adımdan sonra beni kucağına aldı .Tek koluyla kucağında tutarken beni, diğer eliyle çantamı taşıyordu. Sorular soruyordu bana. Konuştuğumuzu hatırlıyorum ama ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Keşke adını sorsaydım.
Okula yaklaştık .Okulun tam karşısında pastane vardı .Bana poğaça ve muz aromalı süt aldı. Utandım . ‘’ Ben süt sevmem!‘’ diyemedim. Ama ona ayıp olmasın diye o sütü de içtim. İçtiğim sayılı sütlerden olsa da o sütün tadı gitmez damağımdan. .
‘’Bunları ye oldu mu?’’ diye de tembih etti.
‘’Yemezsen kuşlar bana söyler gelirim yine!’’ dedi .
Keşke yemeseydim! diye pişmanlık duyup, belki kuşları  beni ona şikayet eder, tekrar gelirdi diye düşündüm günler sonra.
Okulun bahçesinde bırakmakla yetinmeyen, ceylan gözlü o güzel kadın sınıfıma kadar bıraktı beni. Sınıfın kapısını tıklattık. Kapı açıldığında öğretmenim sobaya odun atıyordu.
Öğretmenim:
‘’Nerede kaldın cimcimem merak ettim’’  derken ki sesinin tınısı ve sobada  yanan odunun çıtırtısı gitmiyor kulağımdan. Ceylan gözlü o güzel kadın öğretmenime nasıl tanıştığımızı anlattı. Teşekkür etti öğretmenim ceylan gözlü kadına.
Beni öptü, kokladı, vedalaştık. ‘’Güle güle!‘’ dedim. Güle güle!
Keşke adını sorsaydım.
Bu anımı neden mi anlattım ?
Aman! Bana ne mi diyorsun? De!  duymuyor seni kulağım.
Ama şunu unutma! Eskiden çocukları severdik. Hem de çok severdik.
Ve çocuklar korkmazdı tanımadıkları büyüklerinden.
Ve şunu da hatırlatayım dedim:
Yükümüz hep ağırmış çocukluktan beri. Okul çantamız gibi.
Kırmızı okul çantamda  taşıdığım kitaplarım!  Neredesiniz?
Çocukluğumla birlikte geri gelir misiniz.?
Geçen gün öğretmenimle konuştum. ‘’Seninle gurur duyuyorum ‘’ dedi.
Bana nasıl bir onur bahşetti.
Bana okuma yazmayı öğreten Saliha hocama selam olsun!
Beni kucağında okula götüren o ceylan gözlü esmer kadına selam olsun.!
Ve hatırlatmak istediğim son şey ;
‘’Çocuktuk bir vakit ve o vakitler ne güzeldik.’’