Kafes.

Kafes kelimesi ruhumu sıkar ezelden beri. Kuşları da kıskanmışımdır hep, sınırsız özgürlüklerinden.

Ve en çok kuşların gökyüzünü hak ettiğini düşündüğümden,evcil diye adlandırdığımız kafeste yaşayan kuşlara da hep üzülmüşümdür.

Nasıl bir cezadır ki tellerin ardında nefes almak Ya da özgürlüğün onlar için ölüm olması.

Doğada tutunamayacak kadar güçsüz olmak. Bir kaşık yem, bir yudum su ile tellerin ardında nefes almak.

Kuşların özgürlükleri de tıkıştırılıyormuş kafese. Tıpkı insanlığın özgürlüklerinin fikirlere tıkıştırıldığı gibi.

Sonra öğrendim ki; daha büyük kafesler varmış daha kalın demirlerin ardında.

Üstelik kanadı da olmamasına rağmen, üzerine kilit vurulan kafesler.

Kuş olmadan uçmaya kalkmak bir şey bu kafeslerin ardına tıkılmak.

Ve bir de bizim kendimizi kilitlediğimiz,ya da başkaları tarafından tıkıldığımız kafesler var ki; Ne kilidi var, ne de kilidi açacak kadar yüreklisi.

Bir kabusun ortasına sıkışmak gibi.

Nefes almanı güçlendiren ama nefes almak zorunda da olduğun koca bir kafes.

Ve bazen orada unutulduğun.

Bir de marifetli olman lazım.

Bülbül gibi ,saka gibi şakıman lazım ki ; Kafesin afillisini hak edesin.

Yoksa paslanmış kafeste son nefesini verirsin.

Üstelik paradan kaçınılmayan ne cenaze törenini hak edersin,ne de ardından okunacak mevlidleri.

Çelenk değil, papatya bile bırakan olmaz toprağının üzerine.

Kuşları,insanları,fikirleri değil de dünyayı kirleten,yaşamın ve insanlığın sınırlarını zorlayan her ne varsa bunları kafesleyebilseydik, benliğimize ,ruhumuza ve kalbimize ellerimizle kafesler örmeseydik, sanırım özgürlüğe yaşama hakkını verirdik.

Sizce neyi kafese tıkarsak hayat daha güzel olurdu?

Hiç düşündünüz mü?

Şimdi tüm ihanetleri bir kafese koydum.

Mandalını da sıkı sıkı kapattım.

Ne gökyüzünü hak ediyorlar, ne de özgürlüğü.

Beni Duy!

Bazen bir anlık sessizlik isteriz her birimiz.
Bir anlık kendimizi dinlemek isteriz belki.
Ama kaçımız sessizlik istediğimizde, hiç ses duyamadan yaşamak durumunda olabileceğimizi de düşündük ?
Bir ömür süren, tek çocuk sesi duymadan, tek bir melodi duymadan, tek bir türkü söylemeden, tek bir kahkahayı işitmeden yaşamanın ne olduğunu kaçımız düşündük?
Bilemiyorum!
Sessizliği ben karanlığa benzetiyorum.
Geceyi çağarıştırıyor sessizlik ve hüzünle örtüşüyor bence.
Yani kaçımız işitme duyumuzu kaybetmeyi isteriz?
Kulağa korkutucu geliyor değil mi?
Çöp adam çizemeyen ben, bugün katıldığım bir resim sergisinde görmenin ne kadar da muhteşem bir şey olduğunu bir kez daha anladım.
Ve her nedense bir an ressamların (ünlü ünsüz tüm ressamların ) tüm çalışmalarının işitme engelliler için bahşedildiğini düşündüm.
Çünkü resimler sessiz sessiz bağaran, gülen, ağlayan, inleyen ve yaşayan eserlerdir bence.
İşitmeden, işitilmeden yaşayan. Görmeden, tek bir ses duyarak, milyonlarca hayal kurabiliyor insan.
Öyle olmasaydı; yüzünü görmediği ama yüreğini gördüğü bir sese aşık olmak ta olmazdı herhalde.
Ki buna dair hikaye de anlatabilirim size.
Ama duymak bambaşka bir şey bence.
Üstelik işitme yetisini kaybeden birinin resimi, müziği ve şiiri duyması bambaşka bir şey.
Resim, şiir, roman, hikaye tüm bu eserler duymanın diğer türlüsü bence.
Bazen avaz, avaz bağırırsın da duyuramazsın kendini.
Tıpkı kabusunda bağırmak gibi.
Boşluktan ses geri döner.
Bunun gibi.
Bazen de çıtın çıkmaz bir telaş başlar çevrende.
Duydukları senin sessizliğin ürpertir ya çevreni.
İşte o zaman yazmaya gönüllü, yazmaya gayret gösteren, şiir yazmak için ruhunu çırılçıplak ortaya koyan ben,’’bu senin için işitme engelli kardeşim! ‘’ diyorum.
Bu senin için duy beni!
Diğerleri göz ucuyla okuyup geçecek.
Ama sen ruhunda işiteceksin beni.
Bak ben de ruhumun derinliğinden avaz, avaz sana yazıyorum beni duy!
Beni duy!
Bak şükrediyorum duyduğum için ve dua ediyorum sana bir gün kuş cıvıltısını duyabilmen için.
Beni duy!
Ben aşkı, insanlığı, yaşamanın muhteşemliğini, acılarımızı sevinçlerimizi yazmaya çalıştım kalemin çırağı olarak.
İşiten kulaklarına rağmen duymadılar beni.
Duyduklarını sananlar sesimi kesmeye çalıştı.
Beni duy lütfen!
Bu satırları okurken sen duy!
Tıpkı bugün benim resimleri işittiğim gibi ruhunun kulaklarını aç bana.
Benim seni duyduğum gibi beni duy!