Yazabilseydim.
Elini çeken değil , UZATAN!
Satan,satılan değil,ETTEN KEMİKTEN OLAN !
Aramızda mektup yazmayan yoktur sanırım. Hani pulunu tükürüğünle yapıştırdığın. Yol gözleten mektuplar. Küçüklerin gözlerinden,büyüklerin ellerinden öperek yazılmaya başlanan mektuplar. Öznenin, yüklemin, noktanın, virgülün, pek yerinde olmadığı ama hasretin, özlemin, sılanın, gurbetin tam anlamıyla barındığı mektuplar. Gideceği adresi, gideceği kişiyi postacının ezber ettiği, kısa cümlelerle dolu, içinde özlemi barındıran, uzun upuzun mektuplar. Kuralsız ama sevdalıya ait mektuplar. Aşığın koynunda sakladığı, okurken ağladığı, yazanında yazarken gözyaşları ile satırları ıslattığı, öyle aşk kokan mektuplar. Ah! Bir de asker anasının yazdığı mektuplar var ki ; yürek burkar. “-Allah’a emanet edip yolladım seni’’ diye başlayıp, “-Allah’a emanet ol! Biz buralarda iyiyiz” diye biten mektuplar. Okur yazarlığı da yoksa asker anasının, köy yerinde ise üstelik muhtara, bakkala rica minnet yazdırdığı mektuplar. Eşe, dosta hal hatır sormak için yazılan, kendi halini anlatan mektuplar da var tabi. İçine çoluğun, çocuğun fotoğrafının da sıkıştırıldığı. “-Bak amaca oğlu büyüdü benim çocuklar” Bir de mahkumdan gelen mektuplar var ki; üzerinde “GÖRÜLMÜŞTÜR” damgası.
Eskiden maddi sıkıntı yaşandığında uzaktaki akrabalardan, anadan, babadan mektup yazarak borç istenirdi. Şaşırmayın! tanık oldum ben. Babamın, Büyükbabama halini arz edip; “-Kış geldi baba . Odun kömür alamadım” diyerek,bir taraftan da dişini,yumruğunu sıkarak yazdığı, yazdığı cümlelerden mahçupluk duyarak, “-Acele cevap bekler, hasretle ellerinden öperim. Anama da selam söyle bizden” diyerek bitirdiği mektuplar. Kuralsız mektuplar. Hastalığı,kötü durumu bildirmek gerektiğinde söze nereden başlanacağının bilinmediği satırlar. Sevinçlerin,hüzünlerin uzun zaman aralıklarına sıkıştırıldığı, yolunun gözlendiği mektuplar. Postacı ile seni dost kılan mektuplar. Hele bir de güzel haber getirmişse postacı; böreklerin,ayranların ikram edildiği, “sen de güzel haberler alasın” diyerek dua edilip postacının uğurlandığı mektuplar. Şimdi ne mektup kaldı! Ne de tebrik kartı! Teknoloji ile sohbetler, teknoloji ile haberleşmeler. Teknolojiyi şeytan icadı görenlerden değilim. Asla! Aksine sizlerle bu kadar hızlı iletişimde olmaktan mutluyum. Sanırım postacının adresime getirdiği mektuplar sevgiyi, aşkı, özlemi, hasreti ve de dostluğu barındırmadığından üzgünüm.! Postacılar artık faturaları taşıyorlar. Hal böyle olunca eşten, dosttan iki güzel kelam duymak, görmek isteyince eskiden yazılan mektuplar geliyor insanın aklına. Öyle mektuplar ki; selam sabah bitince altına imzanın da atıldığı.
Şimdi bir mektup yazıp göndersem sana, şaşırırsın! Bir çoğunuzun; -Hay Allah! deli kız şaşırdın mı? -Niye aramadın? Ya da –Mesaj niye atmadın? diyeceğinizden eminim. Hiç te belli olmaz benim sağım solum. Bir bakmışsın postacı. Elinde mektup. Gönderen: Cemile Kuralsız hem sana, hem de eskiye hasretle yazdığım satırları barındıran,içinde kocaman sevmelerin olduğu,sana yazdığım mektup. Ben yazmasına yazarım sana da sen cevap yazar mısın ? Bilemem! Kaçımızın ellerinde,kuralsız mektupları yazdığımız mürekkebin izi kaldı ?
Güneş göz kamaştırıyor olsa da , aydınlık paha biçilemez olsa da ,mahkumun da amanın da hayali güneş olsa da ,ben gecenin de tadını çıkarın derim. Postacı yıldızları vardır gecenin. Ayaklarına mektuplar bağlanan güvercinler ,okyanusta mektupları taşıyan şişeler gibi adresi şaşırmazlar. Yeter ki sen doğru kişiye gönder . Yeter ki samimi olsun gönderdiklerin. Tene ,cebe değil cana, canana ise gönderdiklerin öyle bahşiş filan da istemiyorlar. Geçenlerde uzakta bir sevdiğime selam göndermek istedim; “-Bu da bizden olsun” dediler. Tüm kararmış kalplere merhameti göndereyim dedim; henüz cevap yok ama ümitliyim yine de. Özgürlüğü göndermeyi denedim; çarpmış yıldızlar tel örgülere. Adaleti tutuşturdum yıldızlara;kalemler kırılmış.Benim postacı yıldızlar ağlayarak döndüler ertesi gece gökyüzündeki yerlerine. Küçük kız çocuklarının yüzlerini,yıldızlara çiziyorum her gece. Bazen el sallıyoruz birbirimize.
Birkaç gündür hüzünlü postacı yıldızlar. Bayram gecesi ağlayan çocukların gözlerini görmüşler. Annesini, babasını sonsuzluğa uğurlayanların hüznünü görmüş postacı yıldızlar. Avludan gökyüzüne ulaşan, özgürlük için yakılan figanları, ağıtları duymuşlar.Yetimin rüyasında babasını görüp, ağlayarak uyandığını görmüşler. Yetimhane camında, hiç görmedikleri annelerini bekleyen çocuklar görmüşler benim postacı yıldızlar.
Hayat kadını diyerek ötekileştirdiğimiz kadınların, cami avlusunda ellerini açıp, Allah’tan af dilediklerine şahit olmuşlar benim postacı yıldızlar. Çocuklarına bayramlık alamayan kadının hüznünü, yine başka bir kadının inandığı din gereği, verdiği fitre ile sevinen çocukların gözlerini görmüşler benim postacı yıldızlar. Hiç mi dostuna, hiç mi sevdasına selam göndermek isteyen yok? – Yoksa ışığımız sönecek! dediler. Hey! durun! ben varım! dedim. Bu bayram da göremediğim tüm uzaktaki sevdiklerime benden sevgi selam iletin. Şafak sökecekken, siz veda edecekken gökyüzüne, ezan saati melekler sardığında şehri; Siz postacı yıldızlar ahretteki Gürbüz ağabeyime kocaman sevgi selam benden. Bu bayram da tatsız tuzsuzmuş, evden dışarı çıkmamış Cemile deyin. Bu bayramda seni çok özlemiş. Bu bayram da yokluğunu en derinden hissetmiş. Şimdi bu satırları okuyan sen; Yıldızlardan sevgi, selam yolluyorum sana. Yok mu yaşadığın yerde pencere? Arada kaldır başını bak gökyüzüne.! Ya da avuçlarını aç! Konacaktır ellerine. Postacı yıldızlar hiç şaşırmazlar adresimi. Bilirler aynı yerde kahvem, tütünüm, kalemim, kağıdımla bekliyorum tüm gelecekleri. İstersen benim postacı yıldızlarla, istersen gökyüzünde seçtiğin diğer yıldızlarla sevgini, selamını, hayalini, kalbini, ne varsa göndermek istediğin bana gönder. Bekliyor olacağım, avuçlarımda tutmak üzere gece olduğunda….
Bayrama günler kala çocukıluğumuzdaki bayramlar geldi aklıma.
Evlerin dip köşe temizlendiği, komşularla toplanıp baklavaların açıldığı, bahşiş konacak mendillerin nakışlandığı, bayramlıkların alındığı, misafirlere ikram edilecek şekerlerin konulacağı, çiçekli cam şekerliklerin vitrinden çıkarıldığı, günler öncesinden eşe, dosta, akrabaya tebrik kartlarının
posta ile yollandığı, mahalleye kurulacak seyyar lunaparkın heyecanının, çocukların yüreklerinden evvel gözlerinde görüldüğü, küslerin barıştığı, yüreklerin, ellerin buluştuğu bayramlar geldi aklıma.
Hele ki; bayram sabahı bayram namazından dönen babaların, ellerindeki ekmeğin kokusu gitmiyor burnumdan.
Radyo da çalan şarkı malum. Barış Manço ağabeyden “BUGÜN BAYRAM”.
Nasıl da unutuyordum! Arpa tanesi kadar büyüyelim diye arefe suyu ile yıkandığımız bayramları.
Baş ucumuzdaki yepyeni kıyafetler bunların hepsi bayramdı, bayram heyecanıydı.
Ceza evindeki açık görüşler.Komşu teyzenin sevinç hüzün karışık gözyaşlarını sile sile, burnunu çeke çeke, ceza evi ziyaretinden döndüğü bayramlar.
Hüznüne rağmen mahallenin çocuklarına bahşiş ve şeker vermeyi ihmal etmediği bayramlar.
Öyle ya bayramdı. Gülmesi gerekiyordu çocukların gözlerinin.
Kabristan ziyaretinden dönenlerin, ”bu bayramda sensizim anne!” ”bu bayramda sensizim baba!” diye figanları hala kulağımda.
Anasından, babasından uzakta kaç bayram geçirdi? saymadım ama annemin bu bayramda göremedim anamı deyişi ve gözlerinin doluşu çıkmıyor aklımdan.
Maaşını alamayan emekçinin, çocuklarına bayramlık alamayışının hüznü de kaçmamıştı gözlerimden, çocuk olmama rağmen.
Oysa kırmızı pabuç hayaliydi evin küçük hanımının.
Baklava açmayı bırak, şeker girmeyen evlerin bayram hüznüne tanık oldu bu gözler.
Ama her şeye rağmen bayramdı. Yoksulluğu unutup, gülüyordu gözler.
Bayram günlerinin yıllık izinle birleştirilip, havuz kenarında, tatil köyünde, lüks otellerde geçirilmediği, adının tatil değil, bayram olduğu ve bayram gibi yaşandığı günler,benim çocukluk bayramlarımdı.
Ya da memleketine giderdi insanlar. Şimdi yüreklerde hem bayram, hem de memleket hasreti var.
Bizim evde bayram demek; annemin evde oluşu demekti. İşe gitmeyişi demekti.
Gelen giden konuklar, kurulan sofralar demekti. Benim misafir gelen teyzelerin topuklu ayakkabılarını giyerek, evimizin bahçesinde elimde saç fırçası ile konser vermem demekti.
Bayram; ”kırmızı ” demekti.” Kırmızı ayakkabı” demekti. ”Kırmızı ayakkabı hayali kurmak” demekti.
Çocuktuk işte her gün bayram olsa derdik.
Sonra bir söz öğrendik.” DELİ YE HER GÜN BAYRAM.”
Sorumsuzlara ithafen söylendiğini nereden bileyim? Deli olsaydım dedim.
Her gün annem evde olurdu. Her gün kırmızı ayakkabılarım. Her gün bahşiş. Her gün şeker .
Ohh ne güzel !
Her gün luna park diyemiyorum. Çünkü luna parkları uzaktan izledim ben.
Bizim lunaparkımız, Büyükbaba’mın elleriyle yaptığı üstü kaygan sehpa idi.
Üzerinde oturur, bacaklarımı uzatırdım. Ağabeyim bacaklarımdan tutar, benim eksenim etrafında döner, beni de döndürürdü. Sözüm ona dönme dolapta idik.
”-Küçük hanım parasını verir misin ? ” dediğinde, cebimdeki şekerlerden verirdim ona.
Mutluyduk aslında. Ya da ne bileyim? Ben çocukken de seviyormuşum gülmeyi.
Oysa için için üzülürdüm. Ama rüyalarımda dönme dolaba da bindim, atlı karıncaya da.
Eski bayramlar nerede ? diyecek kadar yaş almadım.
Eski bayramları yaşayacak kadar heyecanlı değiliz belki de.
Ne bileyim? Sevinmek mi pahalandı ? yoksa dostluklar mı?
Bayrama günler kala siz dostlarla sağlıkla, sıhhatle daha nice bayramlarda birlikte olmayı diliyorum.
Barışın, huzurun olduğu bayramlar diliyorum.
Şimdi çocuklar baş uçlarına koymasalarda arefe gecesinden kıyafetleri, bizim kadar coşkuyla ve heyecanla beklemeseler de bayramları, ben çocukların ölmediği ve gözlerinin parladığı, güldüğü, şekerli, bahşişli ve luna parklı bayramlar diliyorum tüm çocuklara…
Ay, gün kavramının olmadığı,
Bir bayramdı.
Ya da ben hatırlamıyorum şimdi,
Ayını, yılını.
Bir bayramdı ve bana,
Kırmızı ayakkabı alınmıştı.
O zamandan belliymiş rengim.
Ve o ayakkabılar, ilk günden çalındı.
Hala aklıma geldikçe üzülürüm.
HEY!
Kırmıızıı ayakkabımı çalan
Umarım;
Kendine ve çocuklarına
Ayakkabı alacak güçtesindir.
Çalmadan, üzmeden, kırmadan,
Kırmızı ayakkabılı bayramlara….
BANA YALAN SÖYLE YA DA BİR DİLEK TUT! İÇİNDE UMUT OLAN…
Nedendir bilinmez kimse yoğurdum ekşi demez.Öyle ya; dili damağı buruşsun istemez kimse.
Çok basittir aslında herkes masum.Bu sebeble belkide ”kandırıldım” yalanına sığınırız.
Oysa sen istemedikçe kandırılamazsın.İnanmak istersin,inanmayı seçersin ve inanırsın.
Fakat karşındaki çiğ süt emmiştir unutursun bunu.İnancın ihanetidir kandırılmak.
Sevildiğine inanırsın.Çünkü paha biçilemezdir sevilmek.
”Sevildiğin kadar sevilirsin” derler ya bu da yalan.Ne çok sevdiklerimin hançer izleri sırtımda.
Dostun olduğuna inanırsın.Bedenen yan yana olmadığında,ruhunu taşırsın ruhunda.
Ooo! dersin,çok eskiye dayanır tanışıklığımız. Biz çocukluğumuzu paylaştık.
Oysa sen aşikar bağırırken dostunun adını,o kısık sesle seslenmiştir sana hep
Kısmet değilmiş dersin yaşayamadıklarımız.
O da mı kandırdı seni?
Tabi ki hayır.Sen inanmayı seçtin onun dostluğuna.
Kimbilir ?Eski bir tanıdık deseydin,yüreğinde ona ayırdığın yeri iyi tahlil etseydin,bugün bu kadar yanmazdın.
Yarınlara inanırsın ama yaşadığın her gün, dünün yarınıdır.
Zaman da mı kandırdı seni?.Hayır!.Yarınlara umut ekmeyi sen seçtin.
Seni senden başka kimse iyi tanıyamaz .Bilirsin gözyaşını da,kahkahanı da,damağının tadını da.
Sevdiğin sevmediğin her ne varsa en iyi sen bilirsin.
Aşık olduğunu kalbin,doyduğunu miden söyledi bunca zaman sana .
Hal böyle iken şimdi soruyorum sana:
Seni senden başka kim kandırır?
Kocaman yalanları sana senden başka kim söyler?
Akıyorken gözünden yaş,”ağlamıyorum gözüme toz kaçtı” diyen sen değil misin?
Üzüldüğünde,sevindiğinde, sinyal çakmıyor mu kalbin ?
Öyle ise ”kandırıldım ” diye neden figan edersin?
Kendini suç üstü yakalamak,yargılamak ve ruhunun dibindeki zindana hapsetmek,kocaman yürek ister.
Ayna ile buluştuğunda gözlerin,göz göze geldiğinde kendinle,yüreğinle ve vicdanınla mahkeme yapmak ne zordur.
Kendine ettiğin küfür ve hakaretin haddi hesabı olmaz..
Hepimiz insanız. Yaşantımızda sahnelerimiz farklı,rollerimiz ayrı ayrı her birimizin.
Ama replikler aynı
Kandırıldım.Kandım.Ey zalim! sana nasıl inandım?
Dev aynasında görenlerde var kendini.Geldiği yeri unutup,bulunduğu yerde edepsiz edepsiz çığırtkanlık edenler.
Burnundan kıl aldırmayanlar.Yoğurdum ekşi demek ne kelime ? Benim yoğurdum kaymaklı diyenler.
Sütten çıkma ak kaşıktır onlar.Kör olmuşcasına görmezden,sağır olmuşcasına duymazdan gelenler.
Sadece bu olsa iyi.İnsan olduğunu unutanlar.Nasıl bir aynadan bakıyorlarsa kendilerine?
”Dünyayı ben yarattım” dercesine,çirkin cadı kıvamı gülüşleri vardır onların.
Gelecekle ilgili tek bir yaprak vaad etmez iken,geçmişindeki köklere tükürecek kadar acizleşirler.
Ve böyle zihniyetlerin kendilerini kandırması gülünçtür.
Aşka, dostluğa ve yarınlara inanıp yüreği yananların gözyaşları,kendini dev aynasında görenlerin
gülüşlerinden daha onurludur.
Şimdiye kadar nelere inandın?
Kimlere izin verdin seni üzsünler kırsınlar diye ?
Ya da sen kendinden başka kimi kandırdın? Bilemiyorum.
Ama ille de inanmak istersen;
Ayna ile yüz yüze geldiğinde ”Bu gün mutluyum ” de.
Dev aynasında gördüklerin barış olsun.Umut olsun.
Hatırlatacağın bir şey olursa,insan olduğumuz olsun.
Çalmak istersen hırsızlığı tecrübe adına,”Kalp çal!”.Yetimin ekmeğini çalmaktan daha masumdur.
Söz vermen gerekirse kendine,”Ben yarın da mutlu olacağım” de.
Eğer alıkoyamazsan kendini kandırmaktan,beni kandır.
Evet yazdıklarını okudum,aynanın karşısına geçtim ve bugünde mutlu diye, kendime fısıldadım de bana .
İnanmak istiyorum sana.
Beni gerçekten kandırmak istersen,bir dilek tuttuğunu söyle bana.
Dileğinde;
Umut olsun,,ekmek olsun,su olsun,aşk olsun ve lütfen gözleri parlayan çocuklar olsun.
Kandırmak değil de yalan söylemen gerekirse bana,bu yalan küçük olsun.
Küçük dediğime bakma! Kocaman yürekli insanların umudu gibi olsun,bana söyleyeceğin yalan.
Bazen doğruları söylecek kadar cesur olamayız.Ve bazen senin yalan olarak söylediğin karşı tarafa umut verecektir.
Tıpkı kanser hastasına iyi olacaksın ,seni iyi gördüm demek gibi.Aslında şansının az olduğunu biliriz.
Ama tutunması için hayata yalan gibi görünen umut tan veririrz.
Ziyaret çıkışı hıçkıra hıçkıra ağlarız çok kötüydü diye….
Evet bana yalan söyle.
Umudu ,ekmeği,suyu,aşkı,gözleri parlayan çocukların olduğu benim için,
kendin için tutuğun bu dileğin gerçek olacağını söyle bana.